En kıymetlim, ilk göz ağrım bloğuma, bir gün böyle bir yazı yazacağımı söyleseler hayatta inanmazdım ama oldu işte. Büyüdüm, anne oluyorum. Ben mi oluyorum? Hem çok yakın, hem çok uzak. Bugün 16 hafta (4 ay) olmuş bile. Yazması ne kolay, söylemesi de öyle.
Gerçekten bir kadının yaşayabileceği en keyifli süreç mi? Aksilikler olabilir mi? Bu anlar nasıl değerlendirilmeli? Dışardan bakmak ayrı bir keyifli ama bir de içi varmış ki, sadece mide bulantısı ve büyüyen bir göbekten çok daha fazlasıymış.
Bu konularla sizi sıkmayacağımı çünkü anne-çocuk dosyalarının herkesin ilgi alanı olmadığını, bana ve birçok anne adayına ya da anne okurlarıma keyif veren içeriklerin, bir başka hemcinsimin canını yakacağını biliyorum. Yine daha önce de söylediğim gibi; bu süreci ve doğum sonrasını sosyal medyada 7-24 yaşamayacağımı da.
Sizi ara ara güncellerim demiştim. Hamilelik üzerine ilk Instagram paylaşımımı da geçtiğimiz haftalarda yapmıştım. Şuradan ulaşabilirsiniz. Bugün tekrar bir güncelleyeyim sizi dedim ama o kadar uzun yazdım ki, Instagram müsaade etmedi. :) O zaman bloğuma koşayım dedim. Derseniz 'Neden video değil?', çünkü ben yazmak istedim. Git gide okumaya üşenen bir toplum olduğumuz şu günlerde, video izlemenin daha kolay olduğunun farkındayım ancak yine bu saydığım sebeplerden ötürü, hala bir şeyler okumak isteyen insanların yazılarımda toplanmasını seviyorum sanırım. :)
Bugün hem 16. hafta güncellemesi yapacağım, hem de daha evvel sosyal medyada açıkça dile getirmediğim ama benim için ürkütücü ve üzücü olan bir hamilelik deneyimimden de bahsedeceğim. Eğer bu yazının ilginizi çekeceğini düşünüyorsanız lütfen okumaya devam edin.
Youtube kanalımın takipçisiyseniz, birkaç ay evvel minik susam tanesi haberi taptazeyken çektiğim uzun ve ötesi sohbet videomu görmüşsünüzdür. İzlemediyseniz ve yazıdan önce konuya sohbet videomla giriş yapmak isterseniz, videoyu aşağıya koyuyorum. :)
Bu video çekildikten kısa bir süre sonra Yunanistan'daydım. Atatürk'ün evini 3.kez gezmek için sıra beklerken orta şiddette diyebileceğim bir karın ağrısıyla bir kafenin tuvaletine koştum. İçimden bir şey kopup aktı sanki.
Tuvaletten çıkarken doktorumun ilk günden beri söylediği şu cümle kulağımdaydı: 'Hamilelikte kanama istemiyoruz. Kahverengi leke, kırmızı kan görürsen hemen yanıma gel lütfen.' Elimde kahverengi lekeli bir peçete, çıktım eşimin yanına gittim. 'Korkma ama ufak bir lekelenme başladı bende.' dedim. Hemen doktorumu aradık. Durumu detaylı bir şekilde anlattık. O an için dönmemize gerek olmadığını, leke kırmızı kana dönüştüğü takdirde hemen hastaneye gitmemizi söyledi. Moraller bozuldu tabii ama yine de ilk kez böyle bir süreç ve durum tecrübe etmemize rağmen yeterince soğuk kanlı durabilmişiz, şimdi farkediyorum bunu.
'Siz girin, gezin.' dedim, ben Ata'nın bahçesinde bir bankta kalakaldım. Özellikle Dr. Google'a sormadım. Çıkacak sonuçları biliyordum çünkü. 'Karın ağrısıyla birlikte lekelenme/kanama, düşük başlangıcı, düşük tehditi.' Selanik'te durmanın bir anlamı yok, planımızı bozmayıp önce Kavala'ya, sonra Thassos'a devam edelim dedik. Arabaya atlayıp Kavala'daki otelimize gittik. En ufak bir boşlukta tuvalete koşup durum kontrolü yaptım. Lekelenmem devam ediyordu. Doktorumun önerisiyle bir eczane bulduk ve içtiğim ilk günden itibaren beni robota çevirecek, ne yediğimden, ne gezdiğimden, ne yaşadığım günden keyif almama müsaade etmeyecek o ilacı satın aldık. Progestan.
'Biz önlemimizi alıyoruz, düşük olmaması için hemen sabah öğlen akşam bu ilaca başlıyorsun. İlacı içtikten sonra uzan, baş dönmesi, ani tansiyon düşüklüğü, aşırı uyku hissi ve bulantı yapabilir.' dedi. Valla hiç umrumda olmadı o an. Tek istediğim ilaca bir an evvel başlamaktı. Başladım da.
Gerçekten tatil boyunca o ilacı 3 öğün kullanmak beni biraz yordu. İlacı içip yattım çünkü başka çarem yoktu. İçtikten yaklaşık 1 saat sonra ağzımı oynatamama, tepkisizleşme, tansiyon düşüklüğü, bulantı ve baygınlık hissi. Hiçbir şey yiyemedim, kısa sürede 3 kilo verdim. Çok dua ettim ama bir şey olacaksa zaten olacaktı, onu da bildim. Sadece hayırlısını diledim ve evladımın bu dünyada alacak nefesi varsa, yazılmışsa, benimle kalması için dua ettim. Tatili hem kendime hem de eşimle kardeşlerimize zehir etmemek için hiç halim olmasa da gezdiğimiz plajlara gittim. Zor da olsa mis gibi denizlere girdim. :) Şezlongda uyudum, tansiyonum düşünce ayaklarımı havalara diktim. :D
Annemle, babamla, doktorumla uzun telefon konuşmaları yaptım. Sinirim çok bozuldu, bol bol ağladım. Saat başı tuvalete gidip kanamam var mı diye kontrol ettim. Bunun 5 hamile kadından 1'inin başına geldiğini, bazı kadınların her ay bunu yaşadığını, bazılarının da lekelenmeyle başlayıp kanamaya çevirdiğini, yine bazılarının bebeklerini kaybettiklerini, bazılarının hamileliklerini sorunsuzca tamamladıklarını öğrendim. Dua ettim.
Döner dönmez de doktoruma koştum ve bebeğimin kalp sesini dinledim. Bir doktorumun suratını görüp elini sıkınca, bir de bebeğimin kalp atışını duyup hareket ettiğini görünce inanılmaz hissediyorum kendimi. İsteyen herkes de en doğru zamanda duysun inşallah. Doktor her şeyin yolunda olduğunu, bu lekelenmenin rahimde birikmiş eski kan olabileceği gibi, gebelikte damarlar ve rahim çok genişlediği için damar çatlamasından sızan bir leke de olabileceğini söyledi. Önemli olan kırmızı kan görmemekmiş çünkü taze kan, taze kanama demekmiş. Progestan'ı sabah akşama düşürmemizin iyi olacağını da ekledi ve bir sonraki kontrole kadar durum değişikliği olursa telefonlaşacağımı söyledi ve evimize gittik.
Bu arada Progesteron hormonu almanın bebeğe bir zararı olmadığı gibi, aksine anne rahmine tutunmasını sağladığı için yararı bile varmış. Zaten vücudumuzun salgıladığı bir hormonmuş. Detay isterseniz şuraya tıklayabilir ya da kendiniz araştırabilirsiniz.
Lekelenmelerim azaldı, çoğaldı. Durdu. Tam bitti dedim, daha şiddetli başladı. İlaca tekrar başlamak zorunda kaldım. Bu süre zarfında bu tecrübeye alıştım. Bebeğim büyüdü, ikili test yapıldı. Sonuçlar temiz çıktı. Sabah halsizliği, bulantı ve koku hassasiyeti gibi sıkıntılarım azaldı. Aslında bakıyorum da, ben şu durumu saymazsam çok zor geçirmemişim ilk 3-4 ayı. Hiç istifra etmedim mesela. İstifra edecek kadar şiddetli bulantım olmadı. İlk başlarda aşırı halsizlik olmuştu ama sonra Progestan sağolsun uyumadığım an kalmadı. :)
Anladığınız üzere ben bu konularla ilgili yazılarda, videolarda 'Ne yapılmalı, ne yapılmamalı?' sorularının cevaplarından çok 'Ben ne yaşadım, ne yaptım?' sorularını yanıtlayacağım çünkü herkesin hamileliği farklı, doktoru farklı, bakışı farklı. Kimseye ahkam kesmek derdinde değilim. Zaten bu benim ilk gebelik tecrübem. Öğreniyorum. Paylaşıyorum.
Diyorum ya, 4 ay olmuş bile. 4.ay itibariyle düşük riski çok çok azalıyormuş. Bebek büyüyüp rahme tutunduğu için, hamilelik belirtileri de (kusma, bulantı vb) hafiflediği için anneyi 2. Trimesterde (hamileliği 3 bölüme ayırmışlar, ilk 3 ay 1.dönem, 3-6 ay arası 2. dönem ve kalan kısım da 3. dönem.) çok daha keyifli bir dönem bekliyormuş. Hakikaten de öyle oldu.
'Normal doğum yapmak istiyorsan hareket etmelisin.' sözünden yola çıkarak her gün 40 dakika - 1 saat yürümeye başladım. Yoga ve pilates araştırmalarım sürüyor. Kitap okumaya, halim varsa müzik açıp dans etmeye devam ediyorum. İğne görünce fenalık geçiren ben, normal doğumu araştırıyorum. Doğumla ilgili önceki düşüncelerim ve hamile kaldıktan sonraki bakışımı da yazmak isterim aslında. Siz de ister misiniz?
Acaba 4. ya da ne bileyim 6. ayı görebilecek miyim? diye çok sordum kendime. Öyle ihtimaller konuşulunca insan kötü olasılıkları da düşünüyor. Yani ben düşündüm. Şimdi dönüp baktığımda bu endişenin tecrübesizliğimle değil de, insanlara verdiğim değerle alakalı olduğunu görüyorum. Biraz açayım size.
Hamile olduğumu söylediğim bir tanıdığım bana o akşam boyunca düşük yapan arkadaşını anlatmış, doğumun zorluklarından bahsetmişti. Kendisini kötü niyetliden çok, akım derken bokum diyen birisi olarak gördüğüm için üzülsem de çok kaale almamıştım. Lekelenmemin olduğunu ve buna üzüldüğümü söylediğim bir başka tanıdığımsa: 'E iyi olmuş sana, ders olsun.' diyerek beni çok şaşırtmıştı. Yine çok kaale almadığımı düşünerek bir yerlere ittim bunları hep. Sonra bu lekelenmelerim gebeliğim ilerlemesine rağmen artarak devam edince depodan o lafları çıkarmışım işte. Bunları takmışım kafama.
Evet hamilelik harika bir süreç. Yaşayabileceğimiz her türlü sağlık sorununa, tehlikeye rağmen harika bir süreç. Korkular, bulantılar, ağrılar, ultrason günü gelip o 'güp güp' sesini duyana kadar. Hamilelik çok güzel de, güzel insanlarla güzel. Kötü niyetli olmasa bile, dilin kemiği yok, progestana boğulmuş, ekstra hassas ve alıngan bir kadını kırabilir bazı sözler. Bana da öyle oldu herhalde. O zaman beni iyi hissettiren insanlara daha çok yaklaşmam gereken bir dönemdi bu. Ben de öyle yaptım.
Bir de bir şey daha söyleyeyim, aramızda kalsın. Çok sabırlı bir cadıyımdır normalde. Yani sabrederim, susmam gereken zamanları bilirim ama lafın altında pek kalmam. İçime dert olur. Hamilelikte bu daha da fena oldu. Sesli düşünmeye başladım. Ağzımı tutamamaya, patavatsızlığa başladım. Niye öyle oldu anlamadım. O yüzden canımı sıkana da pat pat cevap verdim telefonda, yüz yüze. Ohh, iyi de yaptım. Hani o uzun videomda demiştim ya, sosyal medyadaki kırıcı yorumlara artık kızamıyorum, kendi yakınlarımdan bu darbeyi aldığımdan beri diye, işte tam olarak bundan bahsetmiştim.
Kendimi kamufle etmek, kabuğuma çekilmek, ne bileyim, bu süreci sosyal medyadan tamamen uzakta yaşamak aklıma gelmedi değil ama bunun beni mutlu etmeyeceğini ve çözümün bu olmadığını biliyordum. Tuhaf insanlar, tuhaf cümleler hep vardı, var, hep de olacak. Geçtiğimiz haftalarda arkadaşımla öğle yemeği yerken telefonuma gelen bir bildirimle kalakaldım mesela. 'Sen bu bebeği kesin düşürürsün, göbeğini çekip koyma.'şeklinde başlayan yorumların devamında 'Kocanla görüşüyorum, boynuzlarını kaşı.', 'Senin gibi ezik ve aptal bir annesi olacağı için çocuğuna acıyorum.'şeklinde cümleler de okudum. Son derece keyifli bir gün geçirirken, yaptığım işin bedeli olarak telefonuma düşen bir bildirim sinirimi bozdu. Ekran görüntülerini aldım ve takipçilerimden kendisine cevap vermemelerini rica ettim. 6 sene boyunca, zaman zaman gerçekten acımasızca yorumlar aldım. Bu üstteki yorumlardan daha çok üzenler oldu beni. Daha ortada bebek mebek yokken 'çocuğun sakat doğsun da siksinler onu'şeklinde bir yorum aldım ben. Sansürsüzce yazıyorum evet. O da sansürsüzce yazmıştı ve yine güzel bir Pazar sabahımın içine etmişti. Ne kadar kolay. Bir hesap açıp ağzına geleni söylemek, kırk yılda bir sevdiği herkesi aynı masaya toplamış bir insanın telefonuna sızıp akşamını çalmak, mahvetmek. Bu kadar kolay mı? Ben bu yorumu ve önemsiz sayacağım diğer hakaretleri tolere ettim çünkü 'aptal, çirkin, salak' dedi diye yargıyı meşgul edip dava mı açsaydım? Bana biraz boş geliyor tüm bu çara çöpe 'dava açarım!!!!' durumları. Üşenirim ben. Memlekette o kadar dava varken, ben nasıl öyle bir dilekçe verip de mahkemeye sunayım hem? Üzüldüm, yorumunu sildim, belki engelledim, fotoğrafımı yoruma kapattım geçtim. Ama sanırım artık sosyal medyada hakaretin suç olduğunun farkına varılmasını istiyorum, birilerinin bunu öğrenmesini istiyorum. Bu konuyla ilgili başka da bir şey demeyeceğim. :)
'Düşük tehlikesi olan kadına düşük yaparsın demek!', 'Anneyim ben, hamileyim!' triplerine girmeyeceğim, korkmayın. Bazı şeyler ailede başlıyor işte. 30 yaşıma geliyorum neredeyse, ben mi öğreteceğim sosyal medyada nasıl konuşulacağını? Ben kendi etrafımdakilerden duydum daha yumuşak üslupta, benzer lafları. Durum benlik değil, problem kişinin kendinde başlıyor, bunu kabul edip insanlardan gelebilecek kırıklıkları en azından bu 9 aylık süreç için attım camdan aşağı. Attım gitti.
Bugüne gelelim, 16. haftaaaa. İkili testte %80 oranla öğrendik cinsiyeti ama asıl haftaya kesinleşecek. Yani saklanmazsa. :) Bu aralar 'cinsiyet belli oldu mu?' diye mesajlar geliyor bana. Başta şaşırıyordum ama alıştım ve hoşuma da gidiyor, ne yalan söyleyeyim. Tanımadığın halde birileri tarafından önemsenmek güzel. Seninle mutluluğunu paylaşmaları güzel. :) Tabii ki öğrenirsem sizinle de paylaşacağım.
16. haftada, aylardır çektiğim kabızlık sorunu yerine düzensiz bağırsak durumuna bıraktı. Karnım gaza bağlı olarak bir büyük, bir küçük görünebiliyor ama yine de baya gösteriyor kendini. Bezelye yutmuş solucan gibiyim. :)
Bulantım ara ara öğlen vakti oluyor. Çok fazla aç kalmamaya çalışıyorum. Cevizle, meyveyle ara öğün yapıp ana öğünlerde hızlı ve çok çok yemediğim zaman bulantım kontrolüm altında oluyor.
Bir de bu ara damarlarım çok belirginleşti. Vücudumda, ellerimde, karnımda.
Lekelenmeye gelince. Şu an için yok ama biliyorum ki haftaya yine başıma gelebilir. Yine ilaca başlayabilirim. Yine salak salak sözlere maruz kalabilirim. Bu gibi durumlarda ne yapmam gerektiğini biliyorum artık. Panik yok! Siz de olmayın. :)
Bakalım neler bekliyor beni? Haftaya cinsiyeti tam anlamıyla öğrenme ihtimalim beni heyecanlandırıyor. Sadece beni de değil, baya kalabalık gideceğiz kontrole. Hayırlısı. :)
Bende durum böyle işte. İçimden gelenleri yazdım. Siz de okudunuz belki. Çok teşekkür ederim okuduysanız. Benzer tecrübe yaşayanlar varsa, yorumlarını ya da mesajlarını beklerim. Öpüyorum çok. :)
Görkem