![]() |
Görsel alıntıdır. |
Yine ben! Öncelikle gebelikle ilgili ilk yazıma göstermiş olduğunuz ilgiye çok teşekkür ederim. Yazının altındaki yorumları hem tebessüm ederek, hem de gözlerim dolu dolu okudum. Çok teşekkür ederim...
Bugün yine içimdeki minik kalple ilgili bir şeyler yazıp çizeceğim. Bir önceki yazımda bahsettiğim konuyu; doğum hakkındaki düşüncelerim ve doğum korkusunu işleyeceğim. Diyeceksiniz ki; 'Bu konuda ne biliyorsun da yazacaksın acaba?' Evet, bilmiyorum. Sevdiklerimin, doktorumun desteği hep üzerimde olsa da, sürekli araştırsam da, aslında bir bakıma tek başıma çıktığım, hiç bilmediğim bir yolculuk bu. Aylar boyunca hormonlarım, huyum suyum, bedenim, aklım, bakış açım, endişelerim, her şey değişti, değişecek de. Ne kadar okursam okuyayım, ne kadar dinlersem dinleyeyim, bir sonraki gün neler tecrübe edeceğimi bilemiyorum. Hayat önüme ne getirecek, heyecanla bekliyorum. Ne getirirse kabulüm, sonunda kızıma kavuşmak varsa.
İlk defa yazdım bir yere. 'Kızım' dedim. Hiç kızım olsun diye dua etmedim. Hamile olduğumu öğrendiğim günden beri 'Sağlıklı, iyi kalpli bir evladım olsun hayırlısıyla.' dedim ama itiraf edeyim, içten içe ilk bebeğimin kız olmasını hep istedim. 18. haftanın içindeyiz artık. Artık beni duyuyormuş. O yüzden konuşuyorum onunla. 'Kızım' diyorum ama başkalarının görebileceği şekilde ilk kez yazıya döktüm bu kelimeyi. Çok heyecanlandım şimdi. :) Nedenini bilmiyorum.
Bu yazı uzar gider, o yüzden duygusal moddan biraz çıkayım ve esas konumuza döneyim. Kendi ailem gibi bir aile kurmak hep gayemdi. Ne şanslıyım ki, nasip oldu ama öncesinde de, daha kendi çekirdek ailemin temeli atılmamışken, yani bundan yıllar yıllar evvel babama hep derdim. 'Baba doğum hakkında ne düşünüyorsun?' Babam gerçekten dört beşlik bir baba olmasının yanı sıra çok iyi bir eş ve hekim. Bu yüzden annemin iki doğumuna da girmiş. Ben normal doğmuşum ama kardeşim, annemin yaşadığı riskli hamilelik sebebiyle sezaryen. Hatırlıyorum zaten çok net. Annemin bütün hamileliği boyunca istifra etmeden geçirdiği 1 gün olmadığını, elinde sürekli poşetle bembeyaz bir suratla gezdiğini, 4. ayında kesesinin patlayıp suyunun geldiğini ve aylarca salondaki üçlü koltukta öylece yattığını. Hatta doğum yaptığı günü de hatırlıyorum. Ameliyat öncesi yaşadığı sıkıntıları da.
Babamın anlattığına göre, anesteziyi verirken 5'e kadar saymışlar. Annemin bayılmadan önceki son cümlesi 'Allah'ım sağlıklı, eli ayağı düzgün...' Tamamlayamamış cümleyi. Benim hatırladığım kısma gelirsek, ameliyathanenin kapısı açılınca, ağzı burnu köpük köpük, kara saçlı minicik kardeşim. Hayatım boyunca hep kardeş istemiştim. O an öyle kıymetliydi ki.
Annem de ayılınca odaya geçildi. Kardeşimi getirdiler. Emdi, ziyaretçilere göründü ve herkes gidince yattığı yatağı önüme çekip saatlerce izledim. Annem dinlendi, ben kardeşimi izledim. Sinek uçurtmadı derler ya, öyleydim. O kadar güzeldi ki. Çekik gözlü, uzun kara saçlı böcek Buket. İzlerken hep düşündüm. Annem bu kadar acı çekti, hala da ağrısı var ama kardeşim onun içinde büyüdü, birkaç saat önce içerdeydi, şimdi yanımızda. Bu nasıl mucize? Gözlerimi alamazdım güzelliğinden, minikliğinden. Abla oldum diye bir havalar, bir havalar. Buket'i çok kıskandım ama. 10 yaşındaydım ve 1-2 sene sonra o büyüdüğünde benden başkasına abla demesine tahammül edemedim. Yani Ayşe Abla filan denir ya kuzenlere, komşu kızına. Hayır, tek ablası var, o da benim. Onu annemden sonra en çok ben sevebilirim. Annem, Buket, ben, hatta babam da dahil, biz 4'ümüz birlikte büyüdük. Genç anne baba olmanın faydaları sanırım. Ailemle, mahalledeki arkadaşlarımla, okuldakilerle, apartmanın arka bahçesindeki ağaçlarla mükemmel bir çocukluk geçirdim ben. Tableti ve telefonu olmadan, düşe kalka sokakta büyüyen son jenerasyonlardan biriydik biz herhalde. Şimdi büyüdüm ve kan aldırırken ıslık çalıp sağa sola bakan ben birkaç ay sonra inşallah kendi bebeğimi doğuracağım. Tuhaf.
Aslında tam olarak bunun üzerine konuşmak istiyorum bugün. Kimse okumasa bile ben bileyim, ileride açıp okuyayım neler yazdığımı. Hayatım boyunca hiç anestezi almadım, ameliyat olmadım. Bu benim için çok büyük bir şükür, bir o kadar da korku konusudur. Ergenliğimde yaşadığım birkaç bayılma olayı sebebiye belki de, düşüncesi bile beni kötü eder hep. Halbuki kaç kişi birden söyledi: 'Kızım anestezi senin o bayılman gibi değil. Uyur gibi oluyorsun. Senin tansiyonun düşüp fena olup bayılıyordun. Bu öyle değil.' diye.
Babam bana bir keresinde şey demişti: 'Bazı doktorlar normal doğum önerir ama kızlarına kıyamaz, sezaryen ol, uyandığında her şey bitmiş olsun, al yavrunu kucağına.' der. Ben bayılmaktan korktuğum için bunu hep düşünürdüm ancak şimdi birkaç ay sonra yaşayacağım kaçınılmaz bir deneyim var önümde ve iş ciddiye bindi diyebiliriz. :)
Diyorum ya; kan aldırırken Instagram'a bakıp ıslık falan çalıyorum ben ama şu hamileliğin başından beri yaptırdığım tahlilin haddi hesabı yok. Hepsine de koşarak gittim, yumruğumu sıktım, derin nefes aldım, karnımdaki kelebeği düşündüm ve güle oynaya aldırdım kanımı. Artık korkmuyorum. Gülmeyin, iğne korkusu ciddi bir şey. :)
Artık yok. Daha da garip olan şey; ben bayılmaktan da korkmuyorum artık. Yani anestezi almaktan. Kendimi her fikre alıştırdım, her korkuyu attım kenara. Salak mısın Görkem? Apandistin patlamak üzere olsa, anestezi korkusu mu kalır? Ya da başka bir teşhis konsa. Ucunda iyi olmak varsa bayıltın gitsin be.
Yok, mecburiyetten değil ama. Şu an daha farklı bir cesaret geldi. Allah kimseyi hastalıkla sınamasın tabii ama söz konusu doğumsa, zaten tamam. Bayılmaktan korktuğum için değil, aylardır araştırdığım, okuduğum, dinlediğim için normal doğumdan yana gönlüm. Ben o sancıları çekmek, kan ter içinde doğurmak istiyorum. Ben öyle istiyorum ama bakalım kızım nasıl istiyor? O karar versin ne zaman, nasıl geleceğine. Belki ters duracak, sezaryene alacaklar. Belki 20 saat sancı çekeceğim, yapamayacağımı düşüneceğim, kendim teslim olacağım epidural veya spinal sezaryene. Belki de 2 saatte fırt diye doğuracağım. Belki kesi gerekecek, epizyotomi yapılacak. Belki de gerek kalmayacak. Bilmiyorum ama ne olursa olsun heyecanla bekliyorum. Zaman hızlıca aksın da, hemen doğurayım, kavuşalım diyor bir yanım, bir yanım da hamilelik denen serüvenin tadını iyice çıkarmak istiyor. Daha bunun alışverişi var, ismi var, ohoo. Hepsini heyecanla bekliyorum. Doğumdan da artık korkmuyorum. Gönlüm bebeğim ve kendim için her şeyin doğalı olsun, vajinal doğum olsun diyor. Seçme şansım olsa bunu seçerdim ama Allah'a ve kızıma bırakıyorum. Nasıl sağlıkla gelecekse öyle gelsin.
Bir de ben olumsuz, korkutucu doğum hikayelerini okumuyorum, dinlemiyorum. İletişim halinde olduğum doktor ve doulalardan öğrendiğim en önemli şeylerden birisi bu. Herkesin hamileliği, doktoru ve doğumu farklıymış. Her şey ters de gidebilir elbet ama ben kendimi çok pozitif bir doğuma hazırlıyorum. Şimdi ben böyle dedim diye DMler gelir, olumsuz olumsuz. Açmıyorum, yazmaaaaa. Çok büyük geçmiş olsun herkese. Allah bir avazda kurtarsın hepimizi ama ben olumsuz bir şey olacaksa da o gün kendim görmek istiyorum. Önceden bilmek istemiyorum.
Doğumdan deli gibi korkan bir insan bile birazdan bahsedeceğim klipleri izleyince fikri değişir, korkusu biraz yumuşar bence. Kesinlikle pozitif doğum hikayeleri izlemek çok çok etkili. Yazının sonuna birkaç tane link ekleyeceğim, ilginizi çekerse izleyin. Bana çok iyi geliyor. :)
Diyorum ya hep, her şey sosyal medyada göründüğü kadar mükemmel değil, olamaz ve zaten olmamalı. Bir önceki yazımda bahsettiğim felaket tellallarına benim kadar üzülmüş, öfkelenmişsiniz. Bu kez bahseceklerim o kadar acımasız değil. Genel olarak insanların tavırlarından ve belki de her gebenin karşılaştığı cümlelerden bahseceğim çünkü ben de muzdaripim.
A: Kız sen nasıl hamilesin? Hiç kilo almamışsın.
İÇ SESİM: Bebeğim kilo aldı ama.
B: Biraz ye, ye. Çocuk salak olur.
İÇ SESİM: Doktorum kilomun çok güzel gittiğini söyledi. Bebeğin gelişimi de önde. Etimi, sütümü, meyvemi, yumurtamı yiyorum zaten.
C: Geçen hafta daha büyüktü göbeğin, noldu? Bebek iyidir inşallah.
İÇ SESİM: Hee, bebek çekti suyun içinde, karnım da küçüldü. (Ya sabır.) Geçen hafta GAZIM VARDI.
-Çok zayıfsın, nerende taşıyorsun çocuğu?
-Kız sen doğurabilecek misin? Nasıl doğuracaksın bilemedim ben.
E DOĞURACAĞIM TABİİ. Rahmetli anneannem, 'Oraya düştüğü gibi çıkıverir.' derdi. Bir şekilde çıkacak elbet.
-Azıcık ye, ye. 48 kilo hamile mi olur?
30 kilo alsam da sığır gibi oldun diyeceksin. Çok kilo alsam ne olacak? Doğumu zorlaştırmaktan başka. Her şeyi yiyorum da 1 ayda 10 kilo birden almamışım, napayım, bünye? Sağlıklı olan da buymuş.
-Adını Ayşe koy.
-Adını Fatma koy, ben çok severim.
Sordum mu ne koyalım diye? Sen koy çok seviyorsan.
-Şey koysana adını.
-Aa, başka isim mi yok, koyma öyle isim.
TMM
-Yok, yeminle erkek göbeği bu, sivri. Kalıbımı basarım.
TAMAM ANASINI SATAYIM, YIRTSIN DOKTORLAR DİPLOMAYI. Hepsi yanıldı, bir sen biliyorsun.
Şaka değil bunlar, gerçek. Bir de doğum sonrası neler olur, bilinmez. Kadınların üzerinde doğum ve emzirme başta olmak üzere tuhaf tuhaf baskılar yaratan, her şeye karışmayı kendinde hak bilen insanlar var, hep okuyorum, görüyorum. Bakalım beni neler bekliyor. Bu arada bu yukarıdakileri gerçekten gülerek yazdım. Siz de gülün. :)
Biz en iyisi şu güzel doğum hikayelerine odaklanalım. Olumsuz tecrübeler yaşasak bile, sonunu düşünmek çok iyi hissettiriyor. Güzel bir müzik açmak, hayal kurmak, her şeyin güzel olacağını, bebeklerimizi kucağımıza alacağımızı düşünmek çok güzel. İşte bunu kimse alamaz elimizden. Hayal kurmak, dua etmek olumlu bir sona bir adım daha yaklaşmak demek değil midir? Ben buna inanıyorum.
Bir de yaralı kaplan gibi oldum ben ya. Bunu yaşayan var mı? Kendi çevremde varmış, konuştum ama aranızda benim gibi düşünen, hisseden var mı? Buradan yazmak zorunda değilsiniz, özel mesaj atsanız da olur.
Bahsettiğim şey şu; hani yukarıda kardeşimi çok sahiplendim, kimseyle paylaşamadım dedim ya. Şimdi aynı şey daha doğmamış bebeğim için geçerli. Sanki içimde çok güvende. Şimdi bir tek bana yakın. Ben hissediyorum her şeyini. Ben taşıyorum. Birisi gelip ben sormadan ahkam kesince, 'ismini şöyle KOY', diyince, ben onu şuraya götürürüm, şunu giydiririm' diyince 'he, he' diyorsun da, doğunca nasıl koruyacağım her şeye müdahale etmeye çalışanlardan? Biraz büyüyünce onu kıranlardan nasıl koruyacağım acaba? Manyak mıyım ben? Hormonlardan dolayı mı böyle oldum? Anne olunca anlar mıyım?
Tek bildiğim; vicdanlı, hem cinslerine ve karşı cinsine saygılı bir insan yetiştirmek için elimizden geleni yapacağımız. Bir anne babanın, kendilerinden bir parçayı sevgiyle, kendi doğrularıyla büyütmesi ne güzel şeydir kim bilir. Ben de sağlıkla görecek miyim o günleri?
Anneme geçen gün şey dedim. 'Çocuğun arkasından kaşıkla koşturmayacağım. Ağlata ağlata, kustura kustura yedirmeyeceğim. Acıkınca yer mecbur.' Gün gelip tükürdüğümü yalayacak mıyım? Bekara boşamak kolay mı geliyor?
Bilmiyorum. BLW'yi (Bebek Liderliğinde Beslenme) araştırıyorum.
Yazımı, çok keyifle izlediğim, takipte olduğum Instagram hesaplarında yayınlanan güzel doğum hikayeleriyle bitiriyorum. Linkler aşağıda. :)
Her zamanki gibi, bu yazımı okuyan tüm hamilelerin Allah yardımcısı olsun. Okurken iç çeken, içinden dileyen herkese Allah bu deneyimi en kısa sürede tattırsın. Hamilelerin duası kabul olur derlermiş, ben dua ediyorum her isteyene.
Başka ne konularda yazmalıyım sizce?
Sevgiler!
Son olarak da pozitif düşünmek ve olumsuz senaryolara kulakları kapamak kadar önemli bir şey daha ekleyeyim. Hamilelik ve büyük ihtimalle doğum sırasında da çok olumlu dönüşler aldığımız, hissettiğiniz insanlarla çevrili olmak. Aşağıda, takip ettiğim bir doktorun paylaştığı bir videonun altındaki yorumlaşmayı koyuyorum. Videoda kadın doğuma girmeden önce müzik açmış, dans ediyor. Olumsuz yorumu yazan kişi bir hastane çalışanı. Cevabını veren de harika bir doktor. :)